|
|
HAYY ALLAH!
Değerli 'DOST'lar; yazdıklarımızdan bizlere
dönüşlerde şöyle bir genel değerlendirme
ihtiyacı doğdu. Nedeni ise sizlerin hala
bizlerden bir şeyleri istiyor olmanız.
Yani Allah'a Yakın olmak için ne gerekiyorsa
yapmayı arzuluyor ve bizlerden de yardımcı
olmamızı istiyorsunuz. Oysa yıllarca sizlere
bizim bir dava için gelmediğimizi,
muhabbetle, aşkla, sevgi ile kiminle muhatap
olmussak bu ilkeler doğrultusunda hareket
ettiğimizi hep anlattık durduk. Bizler
kimsenin durumu, yaşantısı, inancı, ibadeti,
imanı, karakteri, şahsiyeti, güzelliği-çirkinliği, zenginliği-fakirliği ile
ilgilenmeyiz. Bizim yaratılış amacımız
neyse onu yaşarız ve kimseye de karışmayız.
Bizim uykumuz
da ibadettir, uykusuzluğumuz da.!.Kimseyi ayrı görmeyiz, ZAHİRİ
ALİM gibi
görünsek de, biz BATINİ ALİM sınıfındanız.
Yani Allah’ın İLİM–VEDUD-HADİ–VEKİL–RAUF–HALİM–SELAM–MÜMİN vasfı isminin
tecellisiyiz ki tabii bu sizlere görünen ve
anlaşılır şekliyle.
Şimdi sizlere Hazreti Musa ile çobanın
hikayesini kısaca anlatıp kıssadan hisse
çıkartıp kendinizi tanımada ve kendinizdeki
ile muhabbetin önemini anlamanız da bir kapı
aralamak istiyorum.
Çoğunluğun
bildiği üzere Hz. Musa yolda giderken bir
çobanla karşılaşır. Çoban Ey Allah'ım sen
neredesin, sana kul kurban olayım, senin
çarığını dikeyim, saçlarını tarayım, sana
süt getireyim, ellerini öpeyim, ayaklarını
ovayım vs. gibi dünyalık maddi
gördükleriyle yalvarmakta. Bunu duyan Hz
Musa hiddetlenir “Sen kiminle nasıl böyle
konuşuyorsun, aklını mı kaybettin, sen kâfir
olmuşsun, Allah'a böyle yalvarılır mı?” der.
Çobansa “Ey
Musa pişmanlıktan beni perişan ettin”
diyerek çöllere düşer. Bu olaydan sonra Hz
Musa’ya vahiy gelir: Kulumuzu bizden
ayırdın sen kullarımı, benimle buluşturmak,
bana yaklaştırmak için mi, yoksa ayırmak,
uzaklaştırmak için mi geldin?
Hz Musa
hatasını anlar ve yollara düşüp bu çobanı
aramaya başlar. Çobanı bulur, ”Allah’dan izin geldi, gönlün ne istiyorsa
onu söyle, bildiğin gibi dua et, Allah
nazarında böylesi daha kıymetlidir, hiçbir
şeye aldırma, korkusuzca çöz dilini ”der.
Bu hikaye çoğunluğu yani 'AVAM'ı
anlatmakta
olup
Allah
katında
makbul olan
kişinin
yaptığı
işlerde
ihlaslı ve
samimi
olmasını
bizlere
anlatıyor.
|
|
İkinci hikayemiz yine Hazreti Musa ile Hızır
arasında geçen hikâye. |
|
|
Hz Musa Firavun'un ölümünden sonra geride
kalan kavmine bildiği kadarıyla
ilminden bilgiler vermekte ve kimsenin
bilemediklerini kavmine anlatmaktaydı.
Günlerden bir gün kavminden birisi Hz
Musa’ya: |
|
|
“Ey Musa! Şu yeryüzünde senden daha
Alim bir kimse var mı?” dedi. |
|
|
Hz Musa “ Böyle bir kimse bilmiyorum” diye
cevap verdi. |
|
|
O esnada kendisine vahiy gelerek “İki
denizin birleştiği yer de bir kulum var ki,
ona Hasbir ilim (ledunnü ilim) vermişimdir.
Kavminin seçkin biri ile ona git!” diye
buyurdu. |
|
|
Hz Musa, “O
zatı nasıl
bulabilirim
Ya Rabbi?”
diye niyaz
etti. |
|
|
Allah ise; Zembiline tuzlanmış ölü bir balık
koymasını, bu balığın canlanıp denize
atladığı, iki denizin birleştiği yerde
Hızır’ı bulacağını, bildirdi.
|
|
|
Hz Musa kendisine vahiy ile işaret edilen
zatı, bir kayanın üstünde hırkasına bürünmüş
olarak gördü ve selam verdi. |
|
|
“Ben Musa'yım. Bana Allah tarafından
bildirilen,
insanların
en Alimi olan Hızır sen misin?” diye sordu. |
|
|
Hızır a.s.’ da ona “ Demek Beni İsrail
Peygamberi olan Musa sensin! Ya Musa! Allah
bana bir ilim vermiştir, O sende yoktur.
Sana da bir ilim vermiştir, O da bende
yoktur” dedi. |
|
|
Hz Musa, Hızır’dan bu ilmi öğrenmek istedi.
Zahiren Akılla anlaşılması mümkün olmayan,
kendisine acayip görülen bazı hakikatlerin
hikmetini öğrenmek için ona Allah'ın sana
öğrettiği İlim ve hikmetten bana da öğretmen
için sana tabi olabilir miyim dedi.
|
|
|
Hızır a.s.da
dedi ki
'Doğrusu
sen, benimle
beraberliğe
sabredemezsin,
iç yüzünü
kavrayamadığın
bir bilgiye
nasıl
sabredersin?' |
|
|
Hz Musa “İnşallah beni sabredenlerden
bulacaksın, senin emrine de karşı gelmem.”
dedi. |
|
|
Hızır a.s. “Eğer bana tabii olacaksan sana o
konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey
hakkında bana soru sorma!” dedi.
|
|
|
Hızır a.s. “Eğer bana tabii olacaksan sana o
konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey
hakkında bana soru sorma!” dedi. |
|
|
Ve o meşhur yolculuğa çıktılar. |
Hikayemizin devamını herkes az aşağı az
yukarı biliyor. Sonuç olarak anlaşılması
gereken 'LEDUN'nü ilmin bir nasip işi
olduğudur ve bunun ancak Kalbi istidadı
olanlara 'LUTF'edildiği gerçeğinin
anlaşılmasıdır. Kıssadan-Hisseyi
anlayanlar anlar. Anlamayanlar da artık
bildikleri ile devam eder. Allah herkesi
kendi Vasfı isimlerden uygun olan 'TECELLİ'lerinden
yaratmıştır. Kendini tanı yoluna devam et.
Hu!
|
|
|