www.murademre.com

ASTROLOJİ

 

 

Astroloji; şimdiye kadar bir bilim dalı olarak değil de, gelecekten haber veren, Fal olarak Kehanet aracı olarak bizlere lanse edilmiştir. Geçmişten günümüze kadar pek çok düşünür, ilim adamı ve öze ermiş kişiler Astroloji ilminden bahsederek yıldızların insanlar üzerinde ne gibi etkiler bıraktığını ve kişinin kendisini tanıması açısından bu ilimin öğrenilmesi gerekliliğinden bahsetmişlerdir. Aslında her insan da Alemin gizli yanlarını araştırma eğilimi vardır ve bu yüzden Astrolojiye ilgi  duymaktadır.

Astrolojinin ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte bu ilim bazı kaynaklardan öğrendiğimize göre geçmiş çağlarda büyük uygarlıklar tarafından istifade edilip kullanılmıştır.

Astroloji insanlık tarihi kadar eskidir. Babil, Mısır, Hint, Çin, Maya, Yunan, Roma ve  Arap uygarlıkları bunlar arasındadır. Bazı kaynaklar ise bu ilimin Hz.İdris (a.s)’ a verilmiş olduğunu öne sürmüş daha sonra aynı çağlarda bulunan Babiller tarafından düzenlenerek yayıldığını bildirmişlerdir. Babillerden Mısırlılara oradan da Yunanlılara ve İslam alemine geçip, Roma İmparatorluğu döneminde ise zamanla bütün Avrupa’ya  yayılarak insanların ilgisini çeken bir konu haline gelmiştir..

‘’O’’dönemlerde Hindistan’da Astrolojiye önem vermiş ve bu ilimle ilgileneler büyük hürmet ve itibar kazanmışlardır..

İslam aleminde de pek çok değerli ilim adamı bu konuyla ilgilenmişlerdir..Bunlardan Muhyiddin Arabi, burçların tesirleri hakkında Fütühatı Mekkiye isimli kitabında «Dünya  yaşamı  ve  tüm  insanlar, ilahi takdir ve  tedbir gereği, tamamıyla  burçların  ve  onlardaki  güçleri  ulaştıran  meleklerin  hükmü  altında  olduğu gibi, berzah  Aleminde  olanlar yani  ölümü  tadıp fizik bedeni terkettikten  sonra kıyamete  kadar  olan devrede yaşamını sürdüren  tüm insanlar ve cennetler ile Cehennem dahi bu burçlardan gelen tesirlerin hükmü altındadır.» ifadesiyle konuyu bizlere gayet açık bir şekilde anlatmışlardır.  

Astroloji konusunda Mevlana Celaleddin Rumi de Mesnevi isimli kitabında bu konuyla ilgili olarak «Kim, hangi yıldıza bağlıysa onun mizacı o yıldızın hükmündedir.» demişlerdir.

Ünlü İslam düşünürü İbrahim Hakkı Hazretleri de Marifetname' sinde, Bütün ulvi (gök) cisimlerin sufli (yer) cisimlere çeşit çeşit tesirleri daima olduğundan; bütün halkın, şekil, hal, ahlak ve tavrı henüz ana rahminde nufte iken, rast gelen baht ve talihine göre meydana gelmiştir.” Ana rahminde nufte vaki olduğu saatte, baba ve annenin tali’leri hangi işte ise, o, nuftenin özüne tesirle işlenmiş olur. Mesela saadeti, şekaveti, anlayışlı, ahmak, cimri, cömert, korkak, yiğit, sevgi, düşmanlık hırs kanaat, himmet ve alçaklık, fakirlik ve zenginlik rahat ve rahatsızlık, yaşama ve yaşamama, cemal ve kemal, kelal ve melal her ne hal üzere ise, o nuftenin zatına tali olur. Çünkü o nufte ceninin cisminin levhi mahfuzdur. Levhi mahfuz ise bu alemin mazharı, aynasıdır. O halde, said olan saadetini annesi karnında bulmuştur, şaki olan da şekavetini annesi karnında bulmuştur.”ifadelerini kullanmışlardır.

Buraya kadar ki anlatılanları daha iyi anlayabilmek ve Astrolojiyi daha iyi tanıyabilmek, gerekliliğini kabullenebilmek için ilk önce insanı ve en önemlisi de Beyin ile olan ilişkisini incelemekte fayda olduğunu düşünmekteyim. Çünkü insan varlığındaki tüm oluşumlar,onun kişilik özellikleri, Beyn’in eseri olarak ortaya çıkar.Zaten astroloji insanın yapısıyla iç içedir veya insanın yapısına temel teşkil eden bir daldır.

Beynin anatomisinden kısaca bahsedecek olursak; beyni kabaca beyin kabuğu(korteks) ve korteks altı yapılar olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Korteks tüm şuurlu aktivitelerin(algı,düşünce, davranış)oluştuğu yerdir.Korteks altı yapılar (omurilik soğanı, köprü,orta ve ara beyin,beyincik)  ise denge, hareketlerin koordinasyonu,duyuların algılanması ve yukarı merkezlere iletim gibi görevlerinin yanında, solunum, dolaşım ve uyanıklık merkezleri gibi hayati merkezlerin bulunduğu yerdir.

Beyin makroskopik olarak kıvrımlardan oluşmuş üç boyutlu bir yapıdır. Bu kıvrımlara girus denir ve her girus farklı işlevleri olan hücre topluluklarını barındırır.Bir alt boyuta inersek, beyinde insanın sahip olduğu her özellik için ayrı bir merkez ( hücre topluluğu) vardır. Anatomide bu merkezler rakamlarla ifade edilir. Örneğin 4,6,8. bölge istemli hareket merkezidir gibi..Ayrıca Beyin sürekli çalışır vaziyette, yeryüzünde en gelişmiş bilgisayarların bile ulaşamadığı bir kapasite ile yüzmilyonlarca bilgi birimini değerlendirir.. Beyne ancak mikroskopik boyutta bakarsak, bu durumu değerlendirebiliriz..

İnsan  beynini meydana getiren sinir hücreleri Nöron (Neuronum)diye isimlendirilir. Nöronlar bir gövde ve ona bağlı birden çok  uzantıdan oluşmuş özel bir hücre tipidir. Birbirlerine sinaps adı verilen bir bağlantı noktasında bağlanırlar ve bilgi akışı ya da iletim diye bildiğimiz olay burda gerçekleşir.Her nöron kendine özgü bir kimyasal madde üretir.(nörotransmitter)Bu kimyasal maddelerin yapıları ve işlevleri farklıdır. Nöronun gövde kısmında bulunan nörotransmitter sinaps boşluğuna salındığında bir dizi kimyasal ve elektriksel reaksiyon gerçekleşir.İkinci nöronun hücre zarına bağlanan nörotransmitter,  hücre zarında elektriksel yük değişikliklerine neden olur. Bu elektriksel yük değişiklikleri o nöronun uyarılmasına, basitçe bildiğimiz anlamda mesajı almasına neden olur. Böylece beyinde bioelektrik prensiplere dayanan bir bilgi akışı modeli oluşur. Herbir Nöronun on binlerce nöronla iletişim kurmasıyla oluşan bu iletişim ağları, öğrenme, hafızaya alma, veriler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarma, sentez ve analiz kapasitesine sahiptirler ve her beyinde farklı olan bu dizilim modeli, yani beyindeki biyoelektrik kanallarının dizilimi (nöronal ileti ağları ) bireyin kişiliğini çizer. İşte bu dizilim ve bağlantı modeli “beynin programı“ diye ifade edilir.

Öyle ki duygu dediğimiz, çoğu zaman ruha atfedilen özellikler dahi beyinde oluşmakta daha doğrusu ''algılanmakta''dır. Beynin hipotalamus ve singulat girus olarak adlandırılan iki bölgesi duygu denen karmaşık olayların vuku bulduğu yerdir.Bu bölgelerdeki kişiye özgü nöronal dizilim ve bağlantılar, olaylar ve durumlar karşısında hissedeceklerimizi belirler.Bunun davranış olarak açığa çıkış merkezi ise kortekstir.
Kısaca toparlayacak olursak beyin ilk temel programlamaya ana rahminde iken maruz kalır ve anatomik gelişmesini doğumdan sonraki bir yıl içinde tamamlar. Nöronlar ile onların uzantıları olan Akson (Neuritum) ve Dendritlerin birbirleriyle bağlantıları doğumdan  önce her beyinde farklı bir biçim alır.  Bu model, doğumla birlikte kesinleşir ve bireyin ömrü boyunca hiçbir değişikliğe uğramaz. Ayrıca, hiçbir beyin hücresi de yenilenmez. İşte her birimizin  yeteneklerini   beyindeki  bu biyoelektrik kanallarının oluşturduğu nöronal bağlantı modelleri belirler. Her bireyin düşünce, anlayış biçiminden, acizlik, beceriklilik, zeka gibi tüm yeteneklerine kadar her şeyin temeli, ana rahmindeyken, normal şartlarda bir daha değişmemek üzere belirlenmiştir. Tüm yaşam süresince, her birimiz, bu beyin programımızın eseri olarak bir biçimde ve kapasitede düşünür, hisseder, öğrenir, sever, kızar, çalışır, kısacası yaşamımızı sürdürürüz.

Ayrıca Kuran-ı Kerimde de yıldızlarla ilgili ayetler ve BURUÇ suresi mevcuttur.İsteyen sistemi anlama açısından daha detaylı araştırma yaparak bu konular üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırabilir.. İdrak  edebilen  için bunlar ve  daha  nice  bilgiler bu  ilme  ne kadar değer  vermemizi ve gerekliliğini anlatıyor, Okuyup anlayabilene ne  mutlu..!!

Biz kısa ve öz olarak sizlere Astrolojinin geçmişinden ve öneminden ve en önemlisi Beyin ile alakasından bahsederek günümüzde bu konulara neden daha fazla yoğunlaşmamız gerekliliğini anlatmaya çalışıyoruz.

Buna göre Astrolojinin hiç bir şekilde fal olmadığını savunarak sadece verilere göre yapılan ve Doğum anında gezegen konumlarıyla karakteristiki  özellikler arasındaki bağlantının ifadesini ve insanın var oluşu ile kendini tanıması yolunda ona bilinç kazandıran, kim olduğunu, ne için bu dünyada bulunduğunu ve potansiyelini tanımasını sağlayan istatistiki yorumlama şekli olduğunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz. Astroloji aynı zamanda var oluşun bilinmezliğini çözmeyi hedefleyen bir bakış açısıdır ve evren ile insanın  orijini itibariyle aynı özden yaratılmış olmasından dolayıdır ki  her ikisi de benzer biçimde hareket ederler ve böylece insanın yeryüzündeki eylemleri göklerdekinin bir yansıması olur. Daha açık bir ifade ile anlatırsak Astroloji, evrenin sistemini kendi diliyle inceler ve evrendeki her şeyin birbiriyle etkileşim halinde olduğu tezini savunarak güneşin, ayın gezegenlerin ve yıldızların  yeryüzüne ve insanlara olan etkisini inceler.Güneşin çevresindeki gezegenler devamlı çeşitli kozmik ışınlar yayarlar. Her gezegenin yaydığı kozmik ışık bir diğerinden farklıdır ve oluşturacağı etkilerde doğal olarak farklı olacaktır.Astrolojik yorumlarda her gezegenin kozmik ışınım itibariyle yaptığı etkiler farklıdır.

Astrolojide her evin, her burcun, her yıldızın anlamları vardır ve binlerce yıllık geçmişe dayanan gözlemler, incelemeler ve istatistiki bilgiler sonucunda belli sebeplere  dayandırılarak ancak yorumlanabilinir...Fakat işin yüzeyselliğini görmekte olan, içyüzünü araştırmayan kişiler için Astrolojiyi bu şekli ile görmek ve inkar etmek tabii ki en kolay yol olacaktır...